İnternette yazmak denince akla ilk gelen şey, geniş kitlelere ulaşmak oluyor. Daha fazla trafik, daha çok görünürlük, belki bir gün gelir sağlayacak bir mecra.

Türkçe içerik üretmek?

tarafından gönderildi

İnternette yazmak denince akla ilk gelen şey, geniş kitlelere ulaşmak oluyor. Daha fazla trafik, daha çok görünürlük, belki bir gün gelir sağlayacak bir mecra.

Ama ben blogumu açarken tüm bunlardan önce şunu düşündüm: “Ben neyi, nasıl anlatmak istiyorum?” Cevap basitti. Kendi dilimde, kendi kelimelerimle yazmak. Türkçe düşünüyordum, Türkçe hissediyordum ve elbette Türkçe yazmalıydım. Bu şekilde yazmak, düşüncelerimi daha özgür ve daha derin ifade etmemi sağladı.

Zamanla bunun bana ne kazandırdığını ve nelerden mahrum bıraktığını daha net gördüm. Şimdi tüm samimiyetimle bu deneyimi seninle paylaşmak istiyorum.

Türkçe yazarken, kelimeleri aramak zorunda kalmıyorum. Bir anımı, bir hissimi ya da bir eleştirimi doğrudan ve incelikle aktarabiliyorum. Çünkü bu benim dilim. “Gönül koymak“, “içimden geldiği gibi” ya da “hüzünlü bir tebessüm” gibi ifadeler, başka dile çevrildiğinde aynı tadı vermiyor.

Bütün bunlar harika görünse de ne yazık ki pek çok konuda hâlâ doğru düzgün Türkçe kaynak yok. Sen bir konuda düzgün, özgün ve kaliteli bir içerik ürettiğinde fark ediliyorsun. Google’da Türkçe rekabet İngilizceye göre çok daha az, bu da seni öne çıkarabiliyor.

Türkçe yazan bir blog yazarı olarak daha “samimi” bir bağ kurabiliyorsun. Sana yorum yazan, e-posta atan, içeriklerini bekleyen okurlar oluyor. İngilizce içerik üreten biriysen, trafiğin çok olabilir ama okur sadakati o kadar güçlü değil.

Türkçe blogların sayısı sınırlı olduğundan, bu alanda bir çevre edinmek çok daha kolay. Ortak dil, kültür ve mizah anlayışıyla oluşan bağ, etkileşimi artırıyor.

Dünya nüfusunun yalnızca %1’i Türkçe konuşuyor. Yani yazdığın içerik ne kadar kaliteli olursa olsun, erişebileceğin insan sayısı sınırlı. Hele çok niş bir konuda yazıyorsan, okur sayısı iyice azalıyor.

Google Adsense ya da reklam gelirleri açısından Türkiye düşük CPM (gösterim başına kazanç) sunan bir pazar. İngilizce içerik üretenler, aynı trafikle daha fazla kazanç elde edebiliyor.

Markalar genellikle ya çok büyük Türk bloglara yöneliyor ya da Instagram gibi görsel platformları tercih ediyor. Kişisel bir Türkçe blog yazarı olarak doğrudan sponsorluk almak pek kolay değil.

Okurlar Türkçe bloglara çok yorum yapmıyor. Ziyaretçiler geliyor, okuyor ve sessizce gidiyor. Yazdığının etkili olup olmadığını anlamak zorlaşıyor. Oysa İngilizce içeriklerde, yorum ve e-posta alışkanlığı daha yaygın.

Ben şuna karar verdim: Türkçe yazmak, az ama öz bir yolculuk. Çok kişiye ulaşmıyorum belki ama ulaşabildiklerimle güçlü bağlar kuruyorum. Ve bu benim için yeterli.

Blog yazarlığında hedefin neyse, dil tercihini de ona göre yapmalısın. Daha fazla kazanç ve kitle için İngilizceyi deneyebilirsin. Ancak eğer “benim meselem derdimi anlatmak” diyorsan, Türkçe yazmak hâlâ çok anlamlı.

İki dilde blog yazmak mantıklı mı?

Kendime bir dönem şu soruyu sordum: Acaba blogumu hem Türkçe hem İngilizce yazsam nasıl olur?

Bu sorunun cevabı o kadar basit değil. Yaşadığım zorlukları ve kolaylıkları ekliyorum. Kararını kendin ver.

Artıları

İngilizce, internetin evrensel dili. Blogunu İngilizceye de açtığında Hindistan’dan Kanada’ya, Nijerya’dan Almanya’ya pek çok kişi yazdıklarını okuyabilir. Yazının ulaştığı kişi sayısı geometrik olarak artar.

İki dilde içerik, Google aramalarında iki farklı kitleye hitap etmeni sağlar. Doğru yapılandırılırsa (örneğin hreflang etiketleriyle), hem Türkçe hem İngilizce aramalarda görünür olabilirsin.

İngilizce içerik yayınladığında, reklam gelirleri ciddi oranda artar. ABD, Kanada gibi ülkelerden gelen trafik, Adsense üzerinden daha yüksek gelir sağlar. Ayrıca uluslararası affiliate programlara da dahil olabilirsin.

İşin zor tarafı

Bir yazıyı çevirmek, onu yeniden yazmak gibidir. Sadece kelimeleri değil, kültürü de aktarman gerekir. “Yağmur sonrası toprak kokusu” gibi bir ifadeyi birebir çevirmekle yetinemezsin; duygusunu da taşıman gerekir.

Ana dilinde yazarken kullandığın samimi, doğal üslubu başka bir dilde sürdürmek kolay değil. Türkçe yazıdaki sıcaklık, İngilizce’de sönük kalabilir. Kimi zaman, iki ayrı yazı gibi dururlar.

İki dilli içerik üretmek teknik bilgi ister. WordPress altyapında çeviri desteği, URL yapısı, menülerin uyumu gibi detaylarla uğraşman gerekir. WPML, Polylang gibi eklentiler yardımcı olabilir ama hepsinin öğrenilmesi gerekir.

Türk okuruyla İngilizce okuyan okur aynı şeyleri beklemez. Bir yazıyı Türkçe yazarken kullandığın referanslar, deyimler ya da örnekler İngilizce okuyan kişiye hitap etmeyebilir. Her yazıyı “kime yazıyorum?” diye yeniden düşünmen gerekiyor.

Mantıklı kısmı

Eğer içeriklerin: Genel geçer konular (verimlilik, seyahat, yazarlık, dijital araçlar) etrafındaysa, teknik bilgiye sahipsen ya da öğrenmeye açıksan, yazmaya vakit ayırabiliyorsan, o zaman evet, iki dilde yayın yapmak çok mantıklı olabilir. Ancak çok kişisel, yerel ve bağlamsal yazıyorsan İngilizce versiyonlar zayıf kalabilir.

Ben ne yaptım?

Ben önce birkaç yazımı İngilizceye çevirdim. Gelen trafik yükseldi ama etkileşim düşüktü. Sonra fark ettim ki; ben yazarken anlatmak, paylaşmak, dertleşmek istiyorum. İki dilde “anlatmak” beni ikiye böldü. Bu yüzden şimdilik blogumda sadece Türkçe devam ediyorum.

Umarım yazı işine yaramıştır. Unutma, yazarlık biraz da kendi yolculuğunu çizmektir.

2 yorum

  1. Selamlar, iki dilde birden içerik üretmek çok yorucu oluyor. Bir dönem denedim ve dediğiniz gibi tat vermiyor. Ama gelir açısından globale oynamak da biraz gerekli gibi. Bu yüzden belki çeviriyi otomasyona hallettirmek iyi bir çözüm olabilir. Yapay zeka araçları hiç fena olmayan sonuçlar veriyor. Elinize sağlık yazı için, Türk içerik üreticisinin en büyük dilemması…. İyi yayınlar 👋

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.