Gazze yine kan gölü. Çocuklar, o küçücük bedenler, öylece kucağa alınıp bembeyaz kefenlere sarılıyor. Gözlerim doluyor ama içimden bir ses hemen konuşmaya başlıyor: “Peki ya sen? Sen ne yapıyorsun?”

İsrail’in zulmüne karşı Ben ne yapabilirim?

tarafından gönderildi

Akşam haberleri başladığında elimdeki çayı bırakıyorum. Ekranda yıkılmış evler, ambulansların sirenleri, annelerin feryadı. Gazze yine kan gölü. Çocuklar, o küçücük bedenler, öylece kucağa alınıp bembeyaz kefenlere sarılıyor. Gözlerim doluyor ama içimden bir ses hemen konuşmaya başlıyor: “Peki ya sen? Sen ne yapıyorsun?

İlk başlarda kendimi avutmaya çalıştım. “Ben tek başıma neyi değiştirebilirim ki?” dedim. Sanki hiçbir şey elimden gelmezmiş gibi düşündüm. Ama sonra fark ettim: Asıl tehlike bu cümleydi. Çünkü ben elimdeki küçücük imkânı bile küçümsedikçe, zalimin işi kolaylaşıyordu.

Markete gittiğimde elim bir ürüne uzanıyor. Tam alacağım sırada aklıma Gazze düşüyor. Belki bir kutu kola, belki bir paket cips. O paranın dolaşıp da bir gün bir çocuğun üzerine atılan bombaya dönüşeceğini düşündüğümde, elim geri gidiyor. Kimileri küçümseyebilir: “Ne olacak bir tane almayınca?” Ama işte mesele tam da orada. O ürünü almamak, benim vicdanımda sessiz bir çığlık oluyor. Bir insanın direnişi bazen bir alışveriş sepetinde başlıyor.

Sonra yazmaya başladım. Önce sosyal medyada birkaç paylaşım. Sonra blogda uzun uzun yazılar. İnsanların unutmaması için, her gün aynı gerçeği yeniden hatırlatmak için. Klavyem küçük bir şey gibi duruyor ama aslında koca bir dünyaya açılıyor. Bazen biri mesaj atıyor: “Senin paylaştığını okudum, çok etkilendim.” İşte o an anlıyorum ki kalemin de mermisi var.

Bir gün bir mitinge gittim. On binlerce insan, ellerinde Filistin bayrakları, dillerinde tekbir. Kalabalığın arasında yürürken öyle güçlü hissettim ki kendimi. Yalnız değilmişim. Bir ümmet varmış, bir vicdan varmış. Belki orada attığımız slogan bir hükümeti devirmedi, ama yüreğimizi birleştirdi. Ve bazen bu bile dünyayı değiştirmeye yeter.

Yardım kuruluşlarının çağrılarını gördüğümde vicdanım daha da ağırlaşıyor. Bir bağış yapıyorum, belki bir kahve parasına denk gelen küçücük bir miktar. Ama biliyorum ki orada bir çocuğun karnını doyuruyor, bir aileye battaniye oluyor. İnsanın parasıyla bir cana dokunabilmesi, dünyadaki en büyük zenginliklerden biri aslında.

Ve sonra dua. Ellerimi kaldırıp, “Allah’ım mazlumlara sabır ver, zalimi kahret” diyorum. Kimileri küçümser, “dua ile mi olacak” der. Ama ben biliyorum ki dua, sadece göğe yükselen bir söz değil; aynı zamanda içimde direnişi diri tutan bir ateş. Dua ettikçe unutamıyorum, unutturmuyorum.

Geceleri en çok çocuklarımı düşünüyorum. Yarın büyüdüklerinde bana soracaklar: “Baba, Gazze’de çocuklar ölürken sen ne yaptın?” Onlara başımı eğip susmak istemiyorum. Diyebilmek istiyorum ki: “Ben elimden geleni yaptım. Sustum demedim. Sessiz kalmadım.” Çünkü biliyorum ki susmak, zalimin en sevdiği şey.

Artık şunu öğrendim: Mesele büyük işler yapmak değil. Mesele sessiz kalmamak. Bir kutu kolayı almamak, bir yazı yazmak, bir mitinge gitmek, bir dua etmek, bir bağış yapmak. Küçük gibi görünen bu şeyler bir araya gelince büyük bir direnişe dönüşüyor. Ve işte o zaman zalimin uykusu kaçıyor.

Ben her gün kendime şunu hatırlatıyorum: “Zulme sessiz kalırsan, sen de zalimin yanındasın.” Bu yüzden, küçücük de olsa, her gün Filistin için bir şey yapmaya çalışıyorum. Çünkü belki dünyayı değiştiremem, ama kendi vicdanımı koruyabilirim.

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.