Türkiye’de yaşananları artık içimde tutamıyorum. Her gün biraz daha hissediyorum ki bu ülke güçlülerin yaşadığı, sıradan insanların ise ayakta kalmaya çalıştığı bir yer haline geldi.
Yolsuzluklar, adaletsizlikler, hukuksuzluklar öylesine sıradanlaştı ki insan ister istemez kendi hayatının da bir gün bu karanlık düzende yok olup gideceğinden korkuyor.
Kendi adıma en çok adaletin kaybolmasına üzülüyorum. Bir haksızlığa uğradığında mahkemeye gidip hakkını arayabilmelisin. Ama içten içe biliyorsun ki adalet her zaman işlemiyor.
Bazen güçlünün sözü daha gür çıkıyor, bazen siyasi dengeler gerçeğin önüne geçiyor. Bu duygu, insanı çaresiz bırakıyor. Yargıya güvenin kalmayınca, sokakta da kendini güvende hissetmiyorsun.
Ekonomi ise hayatın her alanını boğan başka bir mesele. Markete her gidişimde fiyatların artışına şahit olmak, maaşın daha cebine girmeden eridiğini görmek moralimi tüketiyor. Çocuğumun geleceğini düşününce içim daralıyor.
Biriktirmek, hayal kurmak, geleceğe güvenle bakmak neredeyse lüks oldu. Bir geleceğin yok oluşunu kendi hayatımda hissediyorum. Bu sadece rakamların anlattığı bir tablo değil; evde, sokakta, pazarda yaşadığımız bir gerçek.
Bütün bunların yanında sokakta hissettiğim güvensizlik en ağır yüklerden biri. Haberleri açmaya bile çekiniyorum. Bir cinayet, bir gasp, bir şiddet olayı. İnsan artık “ya ben de bir gün böyle bir olayın ortasında kalırsam” korkusunu zihninden silemiyor. Oysa en temel ihtiyaç, evden çıkarken sağ salim geri dönebileceğini bilmek değil midir?
Ve bir başka boğucu yan: konuşamamak. Basının susması, muhalif seslerin bastırılması, insanların fikirlerini özgürce dile getirmekten korkar hale gelmesi.
Bu ülkede en çok ihtiyacımız olan şey, farklı seslerin birbirini duyması ve eleştirel düşüncenin yaşamasıydı. Ama şimdi insanlar düşüncelerini saklamayı güvenli buluyor. Bu sessizlik, sorunların büyümesine neden oluyor.
Ben bütün bunları yazarken bile içimde bir tereddüt oluyor: “Ya yanlış anlaşılırsa? Ya başıma iş açarsa?” Ama sonra düşünüyorum; zaten sustuğumuz için bu noktaya geldik.
Kaygılarımı dile getirmek, belki yalnızca kendi içimi rahatlatıyor ama biliyorum ki benim gibi düşünen, aynı endişeleri taşıyan milyonlar var.
Hayatlarımızın değersizleştiği bu dönemde, tek tesellim hâlâ umut edebiliyor olmam.
Çünkü biliyorum, bu topraklarda nice zor dönemler yaşandı, ama bir şekilde insanlar dayanışarak ayağa kalkmayı bildi. Belki de en çok buna ihtiyacımız var: birbirimize tutunmaya, susmamaya ve umudu diri tutmaya.




