Kurban Bayramı gelirken sokaklarda etrafı saran o tanıdık koku, sabah ezanından önce uyanan çocukların heyecanı ve mahalle aralarında yankılanan “Hadi kurban kesilecek!” nidaları, yıllardır içimize işlemiş bir geleneğin habercisidir.
Bayram sadece bir ibadet günü değil; hafızalara kazınan anıların, birlikte geçirilen sofraların ve çoğu zaman sessizce içimize işlediğimiz duyguların da adıdır.
Kurban Bayramı, İslam inancına göre Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’i Allah’a kurban etmeye niyetlenmesi ve Allah’ın bu sadakati karşılıksız bırakmayıp bir koç göndermesiyle başlar. Bu olay, teslimiyetin ve bağlılığın sembolü haline gelir.
Her yıl Hicri takvime göre Zilhicce ayının 10’unda başlar ve 4 gün sürer. Müslümanlar bu günlerde kurban keserek hem Allah’a olan teslimiyetlerini gösterir hem de ihtiyaç sahiplerine yardım ederler.
Kurban etinin üçe bölünerek bir kısmının ihtiyaç sahiplerine, bir kısmının yakınlara ve bir kısmının eve ayrılması bu paylaşma kültürünün bir göstergesidir.
Dedemin Evinin Avlusunda
Yıl 1996. Ben daha ilkokuldayım. Bayram sabahı erkenden uyanmıştım ama uykum hâlâ gözümdeydi. Annem yeni ütülenmiş bayramlık gömleğimi giydirirken sabah serinliği yüzümü üşütüyordu. Babam ve dedem çoktan ahırın kapısını açmışlardı. Kurbanlık koyun dedemin avlusunun ortasındaydı.
Küçüktüm ama orada yaşananın sıradan bir olay olmadığını hissediyordum. Dedemin, kurban kesmeden önce koyunun başında dua etmesi, gözlerini kapatıp içinden bir şeyler mırıldanması beni hep etkilemiştir. Her seferinde aynı şeyleri söylerdi:
“Allah’ım, bu kurbanı senin rızan için kesiyoruz. Kabul eyle. Kestiğimiz et değil, seninle aramızdaki bağı kuvvetlendiren bir niyet.”
Kurban kesildikten sonra mahalledeki komşular avluya gelir, yardım eder, sonra da bayramlaşmak üzere içeri davet edilirdi.
Annem o gün, normalde kolay kolay mutfağa sokmadığı beni, elinde tabaklarla “Şunu Ayşe teyzeye götür”, “Bunu da Mehmet amcaya ver” diyerek oradan oraya koşturmuştu. O gün ilk defa “paylaşmak” kelimesinin gerçek anlamını hissetmiştim.
Günümüzde Kurban Bayramı, bazen yalnızca et kesmek ve dağıtmak gibi algılansa da, aslında bu ibadet çok daha derin bir anlam taşır.
Modern yaşamın hızında, belki o eski avlular, köydeki komşu dayanışmaları kalmamış olabilir ama yine de her Kurban Bayramı, içsel bir muhasebe için büyük bir fırsattır.
- Şunu sormalı insan kendine: Ben bu bayramda kime yardım ettim?
- Et değil belki ama bir tebessümü, bir selamı paylaşabildim mi?
- Bayramı sadece tatil olarak değil, gerçekten bayram gibi yaşayabildim mi?
Dedem yıllar önce vefat etti. Avlusu şimdi sessiz. Ama o gün yaşadıklarım, bugünkü bayram anlayışımın temelini oluşturuyor. Çocuklarımı uyandırırken dedem gibi dua ediyorum. Onlar da benim gibi hatırlasın istiyorum bayramları. Kurban Bayramı sadece bir gelenek değil, aynı zamanda kuşaktan kuşağa aktarılan bir anlam zinciri.
Bu yüzden:
- Bayram sabahı ailece kahvaltı edin,
- Kurban kesmenin anlamını çocuklarınıza anlatın,
- Evinize gelen çocuklara şeker verin,
- Mahallenizdeki yaşlıların elini öpün,
- Belki de en önemlisi: Paylaşın.
Çünkü bayram, hatırlamakla başlar; yaşatmakla devam eder. İster bir köy evinde, isterse bir apartman dairesinde; nerede olursa olsun, biraz tebessüm, biraz niyet varsa, işte orası bayram yeridir.
Kurban Bayramınız mübarek olsun.




