Selam dostum, bu dijital mektubu serin bir Ankara akşamında yazıyorum. Mektubu Sana, pulu yapıştırılmış, damgası basılmış bir zarfın içerisinde göndermek isterdim. Zira elle yazılmış bir mektubun yerini hiçbir içerik doldurmuyor/dolduramayacak.
Bilirsin bir zamanlar internet, bugünkü kadar gürültülü değildi. Sosyal medya devleri, algoritmalar ve sonsuz kaydırmalı akışlar henüz hayatımıza bu denli nüfuz etmemişti. O dönemde internet, bireysel üreticilerin, yani blog yazarlarının hüküm sürdüğü bir dünyaydı. Her blog kendi kimliğini taşır ve herkesin kendine ait bir köşesi olurdu.
Şimdi dönüp baktığımda, bu dönemin o sıcak, kişisel ve samimi ruhunu hâlâ özlüyorum.
Bloglar, kişisel hikayelerin, özgün düşüncelerin ve kimi zaman teknik bilgilerin kendine has bir dille anlatıldığı yerlerdi. Blog yazarları, takipçi kasma derdinde değil, sadece paylaşma içgüdüsüyle yazıyordu. “Okunur muyum, viral olur mu?” gibi kaygılar pek yoktu.
O dönemde blog yazmak, içten gelen samimi bir motivasyonla yapılan bir şeydi. Bugün ise internetin dinamikleri değişti; sosyal medya ön plana çıktı, insanlar kısa içeriklere alıştı, bloglara olan ilgi azaldı. Ancak hâlâ bir şey değişmedi: Blog yazarlığı, özgür ve kişisel bir alan olmaya devam ediyor.
Kıymetli Onur, bugün, blog yazmak hâlâ kıymetli çünkü sosyal medyanın getirdiği yüzeysel etkileşimlerin ötesine geçmemizi sağlıyor. Burada, algoritmaların kısıtlamalarına takılmadan, uzun uzun düşünüyor, yazıyor ve anlatıyoruz.
Özellikle teknik konuların bile kendine has bir anlatım diliyle, edebi bir tatla aktarılması, blogları sıradan bilgi kaynaklarından ayıran en büyük unsur oluyor.
Bir blog yazarı olarak, her yazımda akıcılığı önemsiyorum. Çünkü internetin hızlı tüketim alışkanlıklarına rağmen, hâlâ bir şeyleri sindire sindire okumayı seven senin gibi insanlar var. Onlar için yazıyorum. Beni buraya çeken şey, takipçi sayılarından bağımsız olarak, internetin o eski sıcaklığını koruyabilmek.
Belki eskisi gibi binlerce kişilik RSS takipçileri yok, belki insanlar sosyal medya akışlarında kayboluyor, ama blog yazarlığı hâlâ nefes alıyor. Çünkü herkesin zaman zaman durup, uzun uzun okumaya, içsel bir bağ kurmaya ihtiyacı var.
Eğer bir kişi bile yazdıklarımdan/yazdıklarından ilham alıyor, eski internetin sıcaklığını hatırlıyorsa, o zaman blog yazmak hâlâ değerli bir uğraş demektir.
Kısacası Dostum, blog yazmak, internetin ruhuna kişisel bir imza atmaktır.
Eski internetin o güzel günlerini yad ederken, bugün hâlâ bağımsız ve özgün içerikler üretebiliyor olmak bir ayrıcalık. Ve bu ayrıcalığı sürdüren herkese selam olsun!
Eğer bu mektubu okuduysan ve kendini eski internetin bir parçası olarak görüyorsan, bil ki senin gibi okurlar ve yazarlar oldukça, bu blog yaşamaya devam edecek.
Selamlar hızlı yazar,
Bu mektup yazılırken aynı şehirdeymişiz ama şu an Adana’dan okumak nasip oldu. 😊
Harika bir jest oldu ana sayfanda görünce, teşekkür ederiz efendim.